Unutulan Nazım Hikmet Şiirleri
Unutulan Şiir:
Sana fevkalade mühim bir fikir söyleyeyim:
Yerine göre değişiyor insanın huyu.
Ben burada dehşetli seviyorum
Kapımın sürgüsünü açıp duvarlarımı yıkan uykuyu.
Sanki bir dost elinin itişiyle
-hani o beylik benzetişiyle-
girer gibi rahat ılık bir suya
bırakıyorum kendimi uykuya.
Rüyalarım mükemmel:
Hep dışarıdayım.
Kainat güneşli, kainat güzel.
Rüyalarımda daha bir kere bile hapis olmadım,
bir kere bile dağdan yuvarlanmadım uçuruma.
“Uyanışların korkunç oluyor ama” diyeceksin.
Hayır, karıcığım,
rüyanın payını rüyaya verecek kadar cesaretim var.
Kayıp Şiir: Henri Martin’in Sesi
Sen buradasın Henri Martin
Türkülerle ve bayraklarla karşıladık seni
Arkamızda bütün Berlin
Türkülerimiz gençliğin türküsüydü
yaşamın türküsü
barışın türküsü
alnına çizgi, saçına ak düşmemişlerin türküsü.
Güvercinler havalandı bayraklarımızın gösterdiği yoldan gökyüzüne.
Sen önümüzdeydin, yakışıklı ve yürekli,
Deniz gibiydin, deniz misali güneşin ışıltısında
Bizse kıyıydık, dağlardık,
fırtınalı ve güçlü bir rüzgâr gibi haykıran
sesinle gürleyen bir ormandık.
Konuştun bizimle.
Biliriz sesini biz senin.
Yüzünü bildiğimiz gibi en yakın dostumuzun,
biliriz sesini Henri Martin.
Sesin dedi ki bize:
“Fırsat vermeyin kardeşlerimizi öldürmelerine,
Çekip çıkarın onları hapisane duvarlarından”
Biliriz sesini biz senin kardeşim,
O ses…
O ses öyle bir şeydi ki…
ölüm hakimlerinin yüzüne inen bir tokat gibiydi.
Ve hükümden sonra sevdalın senin
bir tüy gibi narin,
başladı ağlamaya.
Senin erkekçe sesin
okşadı onu şefkatli bir sitemle
süngülerin arasından,
demirden çember örmüş olan süngülerin…
Dedi ki sesin senin:
“Tut gözyaşlarını asker karısı
gösterme düşmana”
Biliriz sesini biz senin Henri Martin.
Biz ki doğruya kulak verenlerdeniz
biz ki hakkımız var sevdalanmaya, çocuklar doğurmaya, yaşlanmaya,
huzurlu bir ihtiyarlığa,
yanıbaşımızda oynayan torunlarla…
Biz ki, ne öldürmek ne öldürülmek isteriz
Biliriz sesini biz senin Henri Martin, avcumuzun içi gibi.
Sen buradaydın Henri Martin,
burada, Berlin’de, herkesin gözü önünde.
Ağustos’un beşinde bu bin dokuz yüz elli bir yılının.
Biz siyahı, sarısı, beyazı, yüz dört ülkeden delikanlı ve kız,
dinmeyen alkışlarla karşıladık seni
türküler ve yükselen bayraklarla,
sana çiçekler sunduk.
Ve iki kat daha fazla sevdik biz Fransa’yı
anaların nice bahadırlar doğurduğu
senin gibi…