Siyaset Bilimi ve Devlet Yönetimi
Siyaset ve olumlu ahlâk
İnsanlar daima yüksek, temiz ve kutsal amaçlara yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını,beynini ve bütün insanî kavramını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük özveride bulunurlarsa, yükselirler ve bu hareket şekli kesinlikle açık olur. Çünkü alnı açık, beyni açık, kalp ve vicdanı açık insanlar tarafından yönetilen toplumlar, ancak bu anlamda hareketlerin izleyicisi olabilirler. Fikirlerini, duygularını ve girişimlerini gizli tutanlar, gizli yollar uygulamaya kalkışanlar, kesinlikle utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın dışında hareket edenler olabilirler. Bu gibi işlere girişenlerin sonu en geç, acıdır.
1926 (Atatürk’ün S.D. III, s. 80-81)
Bizim yüzümüz, her zaman temiz ve lekesiz idi ve daima temiz ve lekesiz kalacaktır. Yüzü çirkin, vicdanı çirkinliklerle dolu olanlar, bizim vatanseverce, vicdanlıca ve namusluca hareketlerimizi, küçük ve çirkin tutkuları yüzünden çirkin göstermeye kalkışanlardır.
1927 (Nutuk II, s. 882)
Milletin içinde serbest bir birey olmak kadar dünyada mutluluk var mıdır? Gerçekleri bilen, kalp ve vicdanında manevî ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddî makamların hiçbir değeri yoktur.
1922 (Nutuk II, s. 663)
Milletin kişilere, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar tutkun olması, iyi sonuç vermez. Bunun tarihte Örnekleri çoktur.
1930 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 265)
Geleceğin güvencesi
Şu ve bu biçimde, birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz; bunun hiçbir değeri ve önemi yoktur. Eğer şunun, bunun güler yüz göstermesinden kuvvet almaya tenezzül ederseniz, halinizi bilmem, fakat geleceğiniz çürük olur.
1908 (Atatürk’ün S.D.V, s. 112)
İnsan ve çalıştığı çevre
İnsan yaşadığı, bulunduğu ve çalıştığı çevre içinde, o dönemi yönetenlerle beraber ve bir görüşte olursa aynı çevre ve dönemin adamı olmaktan çıkamaz.
1918 (Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün B.A., s. 67)
Millete hizmet
Benim havarî*lerim yoktur. Memleket ve millete kimler hizmet eder ve hizmet yeteneği ve kudretini gösterirse havarî onlardır.
1923 (Nutuk II, s. 794)
Herkes millî görev ve sorumluluğunu bilmeli, memleket sorunları üzerinde o anlayışla, düşünüp çalışmayı alışkanlık haline getirmelidir.
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürkve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 67)
Millet işlerinde her bireyin zihninin, başlı başına çalışma içine girmesi gerekir.
1923 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 95)
Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk milletinin bu yoldaki hızını, her yolla artırmaya çalışmak, bizim, hepimizin en kutlu görevimizdir.
1932 (Atatürk’ün S.D.1, s. 358)
Yemin hakkında
Yemin kutsal bir sözleşme demektir. Namus sahibi olan bir kimse, verdiği sözden dönmez.
1919 (Atatürk’ün S.D. III, s. 7-8)
Dürüst siyaset
Asla unutmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık oluşturacaktır.
(Hasan Rıza Soyak, Yakınlarından Hatıralar, 1955, s. 18)
Her zaman suçsuz insanları baştan çıkarmak için uğraşanlar olmuştur. Böylelerinin sözlerine kulak asmamak, onlara düzenlenecek en iyi cezadır.
1923 (Atatürk’ün S.D.II1, s. 71)
Gerçekten memlekete hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır; açık söylemelidirler. Millet ile, milleti yönetenler çok açık görüşmelidirler. Olan şeyler ve yapılacak şeyler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa, safsatalar ile milleti aldatmak, onu birbirine düşürmek demektir. İlkemiz, daima millete karşı gerçekleri ifade olmalıdır. Milleti aydınlatma, bu demektir. Millete gerçeği açıklayanlar, kendilerinin de aldanmadığına emin olmalıdır. Arkadaşlar, benim bütün yaşamımda izlediğim yol budur!
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 8.12.1929)
Birbirimizi uyarmada ve halkı aydınlatmakta yalnız fayda vardır. Bundan asla zarar gelmez, fakat tersinden çok zarar görüleceği deneyimlerle kanıtlanmıştır.
1931 (Atatürk’ün S.D.I, s.354)
İmzasız ihbar mektubu gönderenler hakkında söylediği bir söz:
Samimî ve dürüst insanlar, aynı zamanda uygar cesaret sahibi olur, imzalarını saklamaya tenezzül etmezler. Belli kibunu yazan ahlâksız yalancının biridir.
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri 1965, s. 26-27)
Gerçeği konuşmaktan korkmayınız.
1918 (Atatürk’ün S.D.V, s. 110)
Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felâket ve mutluluk getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız. Arkadaşlar, gerçek kolaylıkla anlaşılır bir şeydir. Fakat gerçek diye gerçek dışından söz edenler vardır. Çok rica ederim, o gibi aldatanlara inanmayınız.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 226)
Bir toplantıda, kendi partisinden bir bucak başkanının çekinmeden tenkitlerde bulunması üzerine söyledikleri:
– Bu genç doğru söylüyor, tebrik ederim. Biz, her yaptığımızı övenlerden değil, gerçekleri olduğu gibi görenlerden fayda göreceğimize inanmalıyız. Bu genç, doğru düşünüyor; söylediklerinde, ben de içinde olduğum halde hepimiz için ibret alınacak şeyler vardır.
1930 (Atatürk’ten B.H., s. 54)
C.H.P. Üçüncü Büyük Kongresi’ni açarken söylemiştir:
Arkadaşlar! Her biriniz vatanın bir bucağından, halkın içinden geliyorsunuz, memleketin gereksinimlerini, halkın yeni dertlerini yakından biliyorsunuz. Partimizin ilkelerini uygulayan Bakanlar Kurulu arkadaşlarımız da içinizdedir. Görüşme ve tartışmalarımız birlikte olacaktır. Bu görüşme ve tartışmaların verimli sonuçlar verebilmesi için arkadaşların kayıtsız ve şartsız serbest konuşmaları, eleştirisi gereken noktalar görüldükçe hoşgörülü davranmamaları gereği doğaldır.
1931 (Atatürk’ün S.D.I, s.354)
Hayatta en fena şey ikiyüzlülüktür. Gerçek ne olursa olsun ikiyüzlüler, onu temizlik ve saflık görünümüne bürünerek saklamaya çalışırlar ki, bu büyük bir tehlikedir.
(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s. 118)
Çok namuslu olmalıdır! Şimdiye kadar işlenen hataların en büyüğü, girişimcilerimizin, aydınlarımızın, özellikle bilginlerimizin en büyük günahı namuslu olmamaktır. Milletin karşısında namuslu olmak ve namusluca hareket etmek gerekir. Milleti aldatmayacağız! Millete, daima ve daima gerçeği söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, yanlış şeyleri gerçek zannederiz; fakat millet onu düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye de hakkımız yoktur Efendiler!
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi 13.1.1930)
Gizli iş gizli kalamaz; erken veya geç meydana çıkar. İyisi mi başından açık olun, açık açık!
(Ruşen Eşref Onaydın, Atatürk T. ve D.K.H., s. 48)
Gerekir ki, insanlar evvelâ siyasal rengini, reyini ve kararını açık ve milletçe anlaşılır şekilde ifade etsin. Mertçe, namusluca hareket budur.
1930 (Fethi Okyar, S.C.F.N.K., s.43)
Gerçekte başkalarını aldatmak sanıldığı kadar kolay değildir. Hiçbir zaman, uygarlık dünyasını aldatabileceğimizi düşünmemeliyiz. Böyle bir sanı, dünyanın en büyük dalgınlığı içinde bulunduğumuzu göstermekten başka bir sonuca varamaz.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 13.1.1930)
Birtakım özel ve saklı amaçlan gizleyerek, kalbinde, vicdanında tutarak, sebep diye bilir bilmez şeyleri söylemek doğru değildir.
1920 (Atatürk’ün S.D.I, s. 110)
Biz bir şeyi vicdan bakımından iyi yaptığımıza, sözlerimizin gerçek olduğuna inanıyorsak ondan olduğu gibi açık, belli, tereddüt ve belirsizlikten uzak olarak söz etmeliyiz.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s.143-144)
Bir kurumun muhasebesi, namusudur.
(Uluğ İğdemir, 1954 VII. Türk Dil Kurultayı, s. 138)
Sorumluluk duygusu
Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketimizin hesabını verebilecek bir vaziyette bulunmak gerekir.
1930 (Atatürk’ün S.D.II, s. 257)
Sorumluluk yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.
1915 (Mustafa Kemal, Anafartalar MAT., s. 24)
Yapmamıza imkân bulunan işleri yapmazsak, tarih bizi eleştirir.
1928 (Hakkı Tarık Us, Ayın Tarihi,Atatürk’ün Vefatları, No: 60, 1938, s. 150)
Yaptığını bilen ve hizmet yolunda önlemlerine inanan ülkücüler olarak kendimizi eleştiri karşısında bırakmayı gerekli görüyoruz.
1931 (Atatürk’ün T.T.B.TV, s. 548)
Devlet yönetimi
Millî egemenlik esası üzerinde yönetilen uygar devletlerde kabul edilmiş ve fiilen geçerli bulunan esas, milletin genel isteklerini en çok temsil eden ve bu isteklerin bağlı olduğu yarar ve gerekleri, en yüksek güçle ve yetkiyle yapabilecek siyasî grubun, devlet işlerinin yürütülmesini üzerine alması ve bu sorumluluğu en yüksek liderinin omuzuna bırakması ilkesinden oluşur. Zaten bu şartları kazanamayan bir hükümet görev yapamaz. Hükümetin, kuvvetli grup üyeleri arasından ve fakat birinci derecede olmayanlarından zayıf bir hükümet yapmak ve onu partinin birinci liderlerinin emir ve öğütleriyle yürütmeye kalkışmak fikri, elbette doğru değildir. Bunun feci sonuçlan özellikle Osmanlı Devleti’nin son günlerinde görülmüştür. İttihat ve Terakki liderlerinin elinde oyuncak olan sadrazamlardan ve onların hükümetlerinden millete gelen zararlar, sayılamayacak kadar çok değil midir? Mecliste, egemen olan partinin, hükümet kurmayı, muhalif ve azınlıkta bulunan bir partiye terk etmesi ise asla söz konusu olamaz. Kural ve usul olarak milletin çoğunluğunu temsil eden ve kendi amacı belli olan parti, hükümeti kurma sorumluluğunu üzerine alır ve kendi amaç ve ilkelerini memlekette uygular.
1927 (Nutuk I, s. 221-222)
Siyasal güç
Bir milleti oluşturan bireylerin o millet içinde, her çeşit özgürlüğü, yaşamak özgürlüğü, çalışmak özgürlüğü, fikir ve vicdan özgürlüğü güven altında bulunmak gerekir. Aynı şekilde, bir milletin tümünün her çeşit özgürlüğü, yani kendi topraklarında, dışarının hiçbir karışma ve sınırlaması olmaksızın özgür ve bağımsız yaşaması ve çalışması gerekir. İşte, devlet, gerek bireylerin özgürlüğünü temin için millet üzerinde bir nüfuza ve gerek millet ve memleketin bağımsızlığını koruyabilmek için kendine özgü bir nüfuz ve kuvvete sahip olmalıdır.
Devleti oluşturan milletin içinde nüfuz uygulayan kuvvet, birey olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O, bir siyasal nüfuzdur ki, devlet kavramında kendiliğinden vardır ve devlet, onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışarıda diğer milletlere karşı savunmak yetkisine sahiptir.Bu siyasal nüfuz ve kudrete “irade” veya “egemenlik” denir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları,s. 26-27; 386 – 389)
Bizim anlayışımıza göre, siyasal kuvvet, millî irade ve egemenlik, milletin bütün halinde ortak kişiliğine aittir; birdir, bölünemez, ayrılamaz ve başkasına bırakılamaz.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 418)
Yöneticilerin yetiştirilmesi ve mülkiyeliler
Yurda hizmet, devrime inan ve cumhuriyet ülküsüne bağlılık gibi yüksek ve yaratıcı kavramlarla beslenen bilinçli sevgi, bugünün ve yarının en başarılı görev erlerini yetiştirecek bir öz kaynaktır. Bunun Siyasal Bilgiler Fakültesi ve mülkiyeliler arasında belirmesini görmek, beni pek sevindirdi.
1933 (Milliyet gazetesi, 8. 12. 1933)
Mülkiyelilerin bağlılık ve saygı telgrafına cevabından:
Bana içten sevgilerini haykıranlar, yarım yüzyıldan beri büyük Türk ulusunun tam anlamıyla millet olmasına çalışan, onunla en çağdaş bir Türk Devleti kurmak için insanlık özverilerinin hiçbirini kendilerinden esirgemeyen, kültür, yönetim, düzen, devlet anlamlarını en son bilimsel görüşlere göre billurlaştırmaya çalışmış ve çalışan yüksek arkadaşlarımdır.
1935 (Ulus gazetesi, 12. 12. 1935)
İnsaf ve merhamet dilenmek yoktur
İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri, devlet işleri görülemez; millet ve devlet şeref ve bağımsızlığı temin edilemez. İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur.
Türk milleti, Türkiye’nin gelecek çocukları, bunu, bir anunutmamalıdırlar.
1927 (Nutuk i, s. 355)
Hükümetin amacı
Bir hükümet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, “Hükümetten amaç nedir?” bunu düşünmek gerekir. Hükümetin iki hedefi vardır.
Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.
1923 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 121)
Hükümetin varlığının sebebi, memleketin güvenliğini, milletin huzur ve rahatını temin etmektir. Bütün memlekette gerçek bir güvenlik egemen olmalıdır. Millet, büyük bir huzur ve güven içinde içi rahat bulunmalıdır. Memleketimizin herhangi bir köşesinde halkın güvenliğini, devletin bütünlük ve huzurunu bozmaya kalkışanlar, devletin bütün kuvvetlerini karşılarında bulmalıdırlar.
1923 (Atatürk’ün S.D.1, s. 307)
Türkiye’yi düşünmek
Yüzyıllardan beri Türkiye’yi yönetenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şey düşünmemişlerdir: Türkiyeyi! Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir şekilde karşılayabiliriz. O da, Türkiye’den başka bir şey düşünmemek! Ancak bu düşünüş biçimiyle hareket ederek her türlü kurtuluş ve mutluluk hedeflerine erişebiliriz.
1924 (Atatürk’ün B.N., s. 84)
Şimdiye kadar halkımız kendi memleketini, kendi yaşamını, kendi çıkarını düşünmek için serbest bırakılmamıştır. Kendi benliği kendisine unutturularak şunun ve bunun herhangi bir keyif ve emelini elde etmekle zaman geçirmiştir. Yani toplumsal ve yönetimsel kuruluşlarımızdaki bozukluk, bu sonuçları bize vermektedir. Bundan sonra şüphe yok ki halk bütün benliğini duyacak ve yaşama yeteneğini en yüksek derecede geliştirecektir.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 31.1.1930)
Yeni Türkiye Devleti kesinlikle emin olmalısınız ki, eski koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha çok kuvvetlidir. Bunun böyle olduğunu kanıtlamak için, yakın olaylara bakmaya da gerek yoktur; akıl, mantık bize gerçeği gösterebilir. Efendiler! Gerçi gayet geniş bir sınıra ve o sınır içinde çok büyük bir imparatorluğa sahip bulunuyorduk. Fakat o sonu gelmez sınır içindeki insan kitleleri, hiçbir zaman temel unsurun lehine bir varlık değillerdi; belki aleyhine! Bu küçük unsur, geniş bir alana dağılmak ve hepsinin üzerinde bir baskı gibi bulunmak, onları ve sınırları korumak zorunda idi; yani, bekçilik ediyordu. Herhangi bir maddeyi gayet geniş bir alanda dağıttığımız zaman o madde yoğunluktan, kuvvetten mahrum olur. Fakat aynı unsuru kendisiyle, varlığıyla orantılı boyutlarda bir doğal çevreye koyarsanız elbette daha yoğun ve kuvvetli olur. Bundan başka asıl, milleti ve memleketi kudretli yapan bir şey daha vardır ki, o da yönetim şeklidir.
Görülüyor ki Yeni Türkiye Devleti’nin kurulmasından önce, millet hiçbir zaman kendi tarihine, kendi yaşamına, kendi refah ve mutluluk araçlarına sahip olamamıştı. Hatta bu, kendisine düşündürülmemişti bile.. Sanki milletin görevi, herhangi bir padişahın tutku ve hevesini, herhangi bir serdarın geniş ve gösterişli yaşamını temin için sürüler halinde şuraya buraya gitmekten ibaretti. Fakat bugün böyle değildir! Bugün bütün halk, hepimiz benliğimizi anlamış bulunuyoruz. Yazgımıza egemen bulunuyoruz. Tekrar Viyana’ya gitmek, Mısır’ı fethetmek, Hindistan’da imparatorluk kurmak gibi hayallere kapılacak kimse kalmamıştır. Bütün beynimizi, çalışmalarımızı bu memleketin bayındırlığına, refahına ayıracağız. Amacımız budur ve bu amaç için varlığımızı bile ortaya atmaya hazırız.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 4.2.1930)
Devlet yönetimi ve bireyler
Gerçi, asıl olan millettir, toplumdur. Onun da genel iradesi, Meclis’te belirir; bu her yerde böyledir. Fakat, bireylerde vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini bireylerle,kişilerle yapmaktadır. Her devletin işlerini yöneten kişi ve kişiler meydandadır. Gerçeği, anlamsız görüşlerle inkâra yer yoktur.
1922 (Nutuk II, s. 659)
Her işi, bütün yönetimsel nitelikler ve kişisel erdemler bakımından eksiksiz olarak yetişmiş adamlara bırakmak, pek değerli ve tatlı bir temenni olmakla beraber, çevremiz için değil, hatta dünyanın en ileri gitmiş milletleri için bile her yer, her bölge, her meslek sahibi tarafından saygıya değer sayılacak bu kadar çok adam bulmak mümkün değildir.
1921 (Nutuk 11, s. 599)
Devlet yönetiminde ilkeler
Benim istediğim, sadece memleket işlerinin Büyük Millet Meclisi’nde açıkça tartışılmasıdır. Büyük Millet Meclisi’nde Türk milletinin gözü önünde açıkça konuşulamayacak hiçbir şey yoktur.
1930 (Asım Us, G.D.D., s. 132)
Serbest Cumhuriyet Partisi’nin kuruluş günlerinde Fethi Ok-yar’a söyledikleri:
Memlekette muhalif bir parti oluşturmak gereklidir. Böyle bir parti kurulursa Meclis’te tartışma daha serbest olur. Örneğin siz, böyle bir partinin başına geçerseniz bildiklerinizi serbestçe Meclis’te söylersiniz; bu yolla uygulamada görülen birçok hataların önü alınmış olur.
1930 (Fethi Okyar, S.C.FM.K., s.12)
İki partinin karşı karşıya gelerek Meclis’te parlâmento denetimini yapmaları ve eleştirilerde bulunmaları pek iyi olacaktır.
1930 (Fethi Okyar, S.C.F.N.K., s.22)
Serbest Cumhuriyet Partisi’nin kuruluş günlerinde söyledikleri:
Ben ölümlü bir insanım; ölmeden evvel isterim ki millet özgürlüğe alışsın. Bunun için bir muhalif parti kuruyorum ve bu işi Fethi Bey’den başka hiç kimseye teslim edemem. Bu hususta Fethi’ye gösterdiğim güveni başka bir kimseye gösteremem.
1930 (Fethi Okyar, S.CF.N.K, s.34)
Milletin rey ve iradesine dayanan her işin sonucunun, millet için yararlı ve mutluluk olduğu bellidir.
1922 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 450)
Mutluluk ve güvenliğin bütün gereklerini, Büyük Millet Meclisi yasalarının saygınlığında ve yürürlüğünde görmek, anlayışımızın temel noktasıdır.
1927 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 536)
Memleketin yazgısında tek yetki ve kudret sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç ve dış güvenliği ve dokunulmazlığı için en büyük kefildir. Büyük millî dertler, şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde çözüme kavuşarak son buldu. Gelecekte de yalnız orada kesin önlemlerini bulabilecektir. Türk milletinin sevgi ve bağlılığı daima Büyük Millet Meclisi’ne yöneldi ve daima oraya yönelecektir.
1930 (Atatürk’ün S.D. I, s. 352)
Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur.
1921 (Atatürk’ün S.D.l, s. 195)
Tarih, “Geleneksel boyun kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin!” fikir ve görüşünde bulunanların uğradıkları sonuçlar ve cezalarla doludur.Devleti yönetenlerin, özellikle, millet adamlarının böyle yanlış ve reddolunmuş düşünüş biçimlerine asla kapılmamaları gerekir.
1919 (Nutuk l, s. 56)
Görülüyor ki, bizim kalbimiz, bizim fikrimiz bütünüyle sizin duygu, fikir ve isteklerinize uymaktadır. Bu vesile ile tekrar etmek isterim. Bütün memleket, bütün dünya bilsinki, Türkiye halkı başkanlarıyla, yöneticileriyle ve başkan ve yöneticileri de halkıyla beraber aynı yolun yolcusu, aynı fikirde İnsanlardır.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s.225)
Elimizdeki programın ruhu, bizi yalnız bir kısım vatandaşla ilgilenmekten alıkoyar. Biz, bütün Türk milletinin hizmetindeyiz.
1937 (Atatürk’ün S.D.1, S. 389)
Bizim kuvvetimiz, milletin güven ve itimadıdır.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s.74)
Vatandaşlara, kamuoyuna daima gerçeği söylemek görevimiz olsun. Herkese, arzularının tamamen yerine getirilebilir olduğuna dair fikir vermek bizim için fayda vermez. Partimizin amacı, böyle gün kazanmak değildir; bütün yaşamımızı gerçek hedeflere yöneltmek ve sonunda millete bir gün eliyle tutacağı gerçek ve maddî eserler vermektir. Partimizin sözleri herkesin hoşuna gidecek sözler değil, fakat milleti yükseltecek gerçekler olacaktır.
1931 (Vakit ve Cumhuriyet gazeteleri, 29.1.1931)
İzlediğimiz yol demek, içimizden herhangi birimizin çizdiği herhangi bir yol değildir. Bütün düşüncelerin bileşkesinin çizdiği büyük yol demektir; onun için doğrudur, yerindedir.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 219)
Yapmak gücünde olmadığımız işleri uyuşturucu, oyalayıcı sözlerle yaparız diyerek millete karşı gündelik siyaset İzlemek, İlkemiz değildir.
1931 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 552)
Hükümeti ve Meclis’i dikkatli bulunduran, kamuoyunun eleştiri Özgürlüğüdür.
1930 (Afetinan, M.K. Atatürk’ten Y., s.38)
Her dileğin uygulanabilir olup olmadığını düşünmek gereğini, bütün vatandaşlara anlatmalıdır.
1931 (Vakit ve Cumhuriyet gazeteleri, 29.1.1931)
Memleket işlerinde, millet işlerinde, gerçek işlerde duygulara, hatıra, dostluğa bakılmaz.
1922 (Atatürk’ün S.D.l, s. 213)
İlkemiz, hiç kimseyi olayların sivrilttiği bireyler etrafında eli göğsünde durdurmak hedefini amaç edinmez.
(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hussusiyetleri, s. 64)
Memleket, dayanışma isteyen bir birliğe gerek göstermektedir. Alelade politikacılıkla milleti parçalamak, hıyanettir.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 224)
Memleket ve millet işlerinde, kesin hareket etmek ve açık olmak gerekir.
1919 (Mazhar Müfit Kansu,E.Ö.K. Atatürkle Beraber, Cilt: I, s. 109)
Bizim bugünkü kuvvetimizin ruhu, aslı yeni şeklimizdedir. Biz bugün, doğrudan doğruya milletin ruhuna, vicdanına, eğilimlerine uygun olan maddî ve esaslı noktalara dayanıyoruz. Hükümetimiz, yalnız bir kişinin görüşüne bağlı olmaktan uzaktır.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 6.12.1929)
Milleti yönetmede ilkemiz, milletin ortak ve genel fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin gerçek ve önemli olabilmesi, milletin maddî ve manevî gereksinim kaynaklarından gelmesine bağlıdır.
1925 (Atatürk’ün S.D.V, s. 210)
Milletin ortak istek ve eğilimlerine değinmek ve onun gereklerine yaşamını vermeyi hareket kuralı bilmek, gerçek yolda yürüyebilmek için tek esastır. Bir milletin bireylerinde egemen olması, uyulması gerekli olan, milletin ortak isteği, toplumsal fikridir. Bir insan, memleketine ve milletine faydalı bir iş yaparken göz önünden bir an uzak bulundurmamak zorunda olduğu kural, milletin gerçek eğilimidir.
1925 (M.E.İ.S.D.I, s. 23)
Milleti, aklımızın ermediği, yapmak kudret ve yeteneğini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici yakınlık ve sevgiler elde etmeye tenezzül etmeyiz. Millete, adî politikacılar gibi yalancı vaatlerde bulunmaktan nefret ederiz.
1925 (Atatürk’ün S.D.V, s. 209)
Son günlerinde söylediği bir söz :
– Şayet ölecek olursam, memlekete ait söyleyecek hiçbir şeyim yoktur. Çünkü yürürlükteki Cumhuriyet yasaları bu İşleri temine yeterlidir.
1938 (Kurun gazetesi, 16.12.1938)
Devleti ve milleti yönetenler
Bir milletin siyasal alın yazısında mevki sahibi olabilmek için onun gereksinimini görebilme ve onun kudretini takdirde uzmanlaşmış olmak birinci şarttır.
1927 (Atatürk’ün T.T.B.N, s. 531)
Millet tarafından, millet adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar için gerektiği zaman, millete hesap vermek zorunluğu, lâubalilik ve keyfî hareketle uzlaşamaz.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 415)
Milletvekili olarak görev ve sorumluluk makamında beraber çalışacağımız arkadaşlarımızın, geçen deneyimlerden de yararlanarak görevlerini iyi yapacaklarını ve özellikle milletvekilliğinin, her düşünceden önce bir millet vekâleti olduğunu ve bunun resmî ve özel yaşamda da birçok manevî ve sağduyuyu gerektirici zorluklan bulunduğunu gözden uzak tutmayacaklarını kuvvetle ümit ederim.
1927 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 532)
I. Dönem T.B.M.M.’nin 6 Mayıs 1922 günkü gizli birleşiminde, çekimser rey kullanan milletvekilleri hakkında söylemiştir :
… Sonra herhangi bir sorunda rey verilmiyor, çekiniliyor. Halbuki, milletvekillerinin en birinci görevi her şeyden evvel reyini belirtmektir. Neden reyinizi vermekten çekmiyorsunuz? Olumsuz belirtiniz! Efendiler, kimden çekiniyorsunuz? Belirtilmeyince olumlu veya olumsuz bir sonuç ortaya çıkmaz. Halbuki sonuç gerekir. Bir memleket, bir ordu, bir millet duramaz, tereddüt içerisinde duramaz. Şu veya bu diye rey göstermek gerekir.
1922 (G.C.Z., Cilt: IH, s. 341)
Ben düşündüklerimi, önce milletimin arzusunda, gereksinim ve iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak, uygulaması ile kendimi görevli bilen bir adamım. Her insanın bağlı olduğu toplum için düşündüğü bin bir fikir olabilir. Fakat sağını solunu dinlemeden söylenmiş sözler, benim anlayışıma göre, uzun uzun ve derin denemelerle incelenmedikçe iş alanına çıkmazlar. Her toplumsal işte, kişisel düşünüşün genel gereksinim ve iradeye uygun olduğunu hissetmemiş olanlar, kesinlikle başarısızlığa uğrarlar.
1928 (Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi, s. 316)
Birçok bilginler, düşünürler, girişimciler zaman zaman, yüzyıl yüz yıl bu vatanı bayındır hale getirmeye, gerçek kurtuluşa eriştirmeye çalışmışlardır. Bazıları bütün kalpleriyle, vicdanlarıyla çalışmışlardır. Halbuki sonuç, bir başarı göstermiyor. Acaba bunun sebebi nedir? Efendiler, bunun sebebi, şimdiye kadar memlekette bir devlet siyaseti, devlet programı değil, kişisel siyaset, fikirlere göre değişen programlar izlenmesidir. Onun için her şeyden evvel, bu millet ve memleket için bir hareket ve çalışma ilkesi oluşturmak gerekir. Bundan sonra yapacağımız şey, bu olacaktır.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 11.1.1930)
Bu memlekette çalışmak isteyenler, bu memleketi yönetmek isteyenler memleketin içine girmeli, bu milletle aynı şartlar içinde yaşamalı ki, ne yapmak gerekeceğini gerçek şekilde duyabilsinler.
1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 32)
Tarihin bazı korkunç kayıtlarını, tam uyanıklık ile hatırlatmayı faydalı buluyorum. Bir millette, özellikle bir milletin yönetiminin başında bulunan kimselerde tutkular ve kişisel tartışmalar, millî ve vatanî görevin gerektirdiği yüksek duygulara galip gelme derecesini bulduğu memleketlerde dağılma ve yok olma, sakınılması mümkün olmayan bir sonuçtur.
1921 (Atatürk’ün S.D.I, s. 165)
Serbest Cumhuriyet Partisi kurulduktan sonra bir akşam sofrada, Başbakan İsmet İnönü ve Serbest Cumhuriyet Partisi’nin lideri Fethi Okyar’a söyledikleri:
Cumhuriyet Halk Partisi başkanlarıyla çok mücadele edeceğinizi umuyorum. Fakat ben, cumhuriyet esaslarının kuvvetlenmesini sağlayacak olan bu mücadeleyi memnunlukla gözleyeceğim. Ve şimdiden söyleyebilirim ki en çok kavgalı olduğunuz geceler sizi soframda birleştireceğim ve o zaman tekrar ayrı ayrı her birinize soracağım: Sen ne dedin? Ve ne için dedin? Senin yanıtın ne idi, neye dayanıyordun? Bugünden itiraf ederim ki bu, benim için yüksek bir zevk olacaktır.
1930 (Fethi Okyar, S.C.F.N.K., s.44)
Hizmet ve namus borcu
Her ne şekilde olursa olsun, hizmet edenler milletten büyük ödüller bekliyorlarsa kesinlikle doğru bir harekette bulunmuş olmazlar. Milletten çok şey istememeliyiz. Hizmet edenler, namus görevlerini yerine getirmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.
1923 (Atatürk’ün S.D.U, s. 91)
Devletin, içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten âciz olan zavallılar, elbette ciddî ve gerçek çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü, o ciddî ve gerçek çare, kendilerini daha çok ürkütür.
1927 (Nutuk I, s. 225)
Devleti yönetenlerin ihaneti
Bir memleketin, bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından, büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan vefasızlık, felâket görmesi ondan daha acıdır. Bu, kalp ve vicdanlar için onulmaz yaradır.
1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 183-184)
Saygıdeğer milletime şunu öğütlerim ki, içinde yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden, bir an vazgeçmesin!
1927 (Nutuk u, s. 607)
Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra onun gerçek gereksinimlerini düşünecek yerde memleketi kendi istediği yolda götüren, lâf anlamayan, yetkili kimselerin yol göstermesine kulak asmayan, millette mevcut kuvvetleri kendine bağlamaya çalışan kahraman yüzlü insanlardan oldukça çok zarar çekildi.
1919 (Atatürk’ün S.D.III. s. 8)
Milletin vekillerini seçmesi
Vatandaşın en büyük görevi, aynı zamanda en kutsal hakkı, seçme hakkıdır. Devlet yapısının temeli olan, Büyük Millet Meclisi halinde, toplanan milletvekillerini, vatandaşlar seçer ve bu yolla devlet kurmakta yetkili olduğu irade ve egemenliğinin sahibi olduğunu gösterir.
1930 (Afetinan M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazılan, s. 16)
Sultanlarla, halifelerle yönetilmiş ve yönetilen memleketlerde vatan için, millet için en büyük tehlike, sultanların ve halifelerin düşmanlar tarafından satın alınmalarıdır. Bu çoğu kez kolaylıkla sağlanagelmiştir. Meclislerle yönetilen memleketlerde de, en öldürücü taraf, bazı milletvekillerinin yabancılar adına ve hesabına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet meclislerine kadar girebilmek yolunu bulabilen vatansızlara tesadüf etmenin uzak bir ihtimal olmayacağına, tarihin bu konudaki örnekleriyle karar vermek zorunludur. Bunun için millet, vekillerini seçerken, çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Milletin hatadan korunması için tek güvenilir çare, düşünce ve hareketleriyle milletin güvenini kazanmış siyasal bir partinin seçimde millete rehberlik etmesidir. Genellikle millet bireylerinin, adaylıklarını ortaya atan her kişi hakkında karar vermeye yarayacak güvenilir bilgi ve isabetli görüşe sahip bulunacağını kabul etmek, teorik olarak tasarlansa bile, bunun tamamen doğru olmadığı, deneyimlerin deneyimleriyle inkâr edilmez bir gerçek olmuştur.
1927 (Nutuk 11, s. 501-502)
İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak bu sayede Meclis sizin arzularınızı yapmaya, lâyık olduğunuz refahı temin gücüne sahip olacaktır.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 124)
Vatandaşlar! Vatanınızda herhangi bir kişiyi, istediğinizi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evlâdınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, millî varlığınızı bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir kişiye, herhangi bir sevdiğinize vermeye sebep olmamalıdır. Bunun tersine hareket kadar büyük hata olamaz.
1925 (Atatürk’ün MA.D. s. 20)
Halk ve devlet ilişkisi
Sebep ne olursa olsun vatandaşın derdine çare bulmak,yardım etmek ve destek olmak, cumhuriyet hükümetinin koşacağı bir görevdir. Fakat hükümetin yardımını isterken ona karşı, gerçek ahlâk sahibi olarak çıkmak tek çaredir.Yoksa birtakım küçük, adî çıkarlarını gizlemeye çalışmak, bu bireysel sıkıntıları bütün milleti kapsayan sıkıntı gibi göstermek ve bu şekilde cumhuriyet hükümetini yanıltmak isteyenler bilsinler ki, daima aldanacaklardır.
1931 (Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, s. 36)
İleri hükumetçiliğin ayırıcı özelliği, halkı gücüne olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir. Büyük, küçük bütün cumhuriyet memurlarında bu düşünce şeklinin, en geniş ölçüde gelişmesine önem vermek, çok yerinde olur.
1937 (Atatürk’ün S.D.I, . 378)
Herhalde millet, hükümetin gözcüsü olmak gerekir.Çünkü hükümetlerin yaptığı işler olumsuz olup da millet itiraz etmez ve düşürmezse, bütün kusur ve suçlara katılmış demektir.
1920 (Nutuk III, s. 1188)
Devlet ve hükümeti, kendi malı ve koruyucusu tanımak, bir millet için büyük dayanak ve şereftir.
1936 (Atatürk’ün S.D.I, s. 372)
Muhalefet Hakkında
Bence muhalefet, saygıya değerdir. Çünkü o da bir araştırma, bir görüş sonucudur. Fakat edilecek itirazlar anlayışlı ve uygun ve haklı sebeplere dayanmazsa muhalefet değersiz olur.
1919 (Atatürk’ün S.D. III, s. 7)
Cumhuriyetçi ve milliyetçi olmakla beraber partimiz programından başka bir programla ve partili olmanın doğal sınırlamaları dışında serbest çalışacak samimî yurttaşların ulus kürsüsünden yapacakları eleştiriler ve söyleyecekleri düşüncelerle millî çalışmanın kuvvetleneceği inancında bulunuyoruz.
1925 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 570)
Bağımsız seçilmiş milletvekillerinin eleştirilerinden şikâyet edilmesi üzerine söyledikleri:
Elbette konuşacaklar, elbette eleştirecekler! Biz, bu arkadaşların Meclis’e girmelerini neden özendirdik ve arzu ettik, bir oyun olsun diye mi? Hayır efendim; tam tersine biz onları gayet ciddî bir düşünce ile, işlerimiz hakkındaki fikir ve görüşlerini açıkça söylesinler, yaptıklarımızı eleştirsinler, yani yeri boş kalan muhalefetin, bir dereceye kadar olsun, görevini görsünler diye Meclis’e getirdik, öyle değil mi? O halde niçin sinirleniyorsunuz, neden şikâyet ediyorsunuz? Yoksa kendinizden emin değil misiniz; yaptıklarınızda savunamayacağınız noktalar mı var? Şunu açıkça söyleyeyim ki, benim kesinlikle böyle bir endişem yoktur, bütün yaptıklarımı her zaman, her yerde savunabilirim.
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 60)
Serbest Cumhuriyet Partisi denemesine hazırlık günlerinde söylemiştir:
Tek partili bir mecliste, özellikle o parti, olaylar ve olup bitenlerin ululaştırdığı bir başkanın kurduğu kuruluş olunca, o kuruluşa dayanan hükümeti sorumluluk esasına dayanan ciddî bir denetleme imkânsız olur. Ben devrim yapmışım, bir devlet kurmuşum. Hadiseler ismimi, kendimi, yasalarla, Meclis’le, olaylarla karıştırmış. Milletin güveni var. Böylece devam edip gidiyor. Fakat bu doğru bir gidiş değildir. Benden sonrası ne olacak? Samimî bir denetleme kurulmadıkça hükümet de ve iş başında bulunanlar da bilinçaltlarında saklı, gizli ve özel emel ve heveslerini, devletin gerçek gereksinimlerinden ayıramazlar. Hükümeti ve hükümet adamlarını hatadan ve bu hatalar yüzünden devleti zararlardan korumak için bir muhalif partiye gereksinim açıktır. Başladığımız devrimi tamamlayalım. En büyük emelim, Devlet Başkanlığından çekilip partinin başına geçmek ve orada milletin esenliği ve yükselmesi adına fikir ve ilke mücadelesi yapmaktır.
1930 (Kılıç Ali, Atatürk ve Cumhuriyet, Milliyet gazetesi 2.11.1970)
Hükümeti ve Meclis’i dikkatli bulunduran, eleştiri özgürlüğüdür.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 60; 481)
Siyasal yaşamda aranılacak temel: Lâik cumhuriyet
Serbest Cumhuriyet Partisi Lideri Fethi Okyar’a verdiği cevaptan :
Büyük Millet Meclisi’nde ve millet karşısında ulus işlerinin serbest tartışılması ve iyi niyet sahibi kişilerin ve partilerin özel görüşlerini ortaya koyarak milletin yüksek çıkarlarını aramaları, benim gençliğimden beri âşık ve taraftar olduğum bir sistemdir. Memnuniyetle görüyorum ki, lâik cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasal yaşamda bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur. Bu nedenle büyük Meclis’te aynı temele dayanan yeni bir partinin çalışmaya başlayarak millet işlerini serbest tartışmasını, cumhuriyetin esaslarından sayarım.
1930 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 544)
Demokrasi hakkında
Demokrasi ilkesi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde olamayacağını gerektirir. Bu suretle demokrasi ilkesi, siyasal kuvvetin, egemenliğin kaynağına ve geçerliğine değinmektir. Demokrasinin tam ve en belirgin hükümet şekli cumhuriyettir.
1930 (Afetinan M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 29; 397-398)
Demokrasi ilkesi, egemenliği kullanan aracı ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğe sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s.406)
Bizim bildiğimiz, demokrasi siyasaldır. Onun amacı, milletin yönetenler üzerindeki denetimi sayesinde, siyasal özgürlüğü sağlamaktır.
1930 (Afetinan, M.B.”e M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s.407)
Bugün demokrasi fikri, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci yüzyıl, birçok zorba hükümetlerin, bu denizde boğulduğunu görmüştür.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazılan, s. 399)
Fransız Devrimi ve Türk demokrasisi
Fransa İhtilâli bütün cihana özgürlük fikrini yaymıştır ve bu fikrin, hâlen esas ve kaynağı bulunmaktadır. Fakat o tarihten beri insanlık ilerlemiştir. Türk demokrasisi Fransız İhtilâli’nin açtığı yolu izlemiş, ama kendisine özgü ayırıcı özellikle gelişmiştir. Zira her millet, devrimini toplumsal ortamının baskı ve gereksinimine bağlı olan hal ve vaziyetine ve bu ihtilâl ve devrimin meydana geliş zamanına göre yapar. Her zaman ve yerde aynı olayın tekrarına tanık değil miyiz? Her ne kadar milletlerin ve demokrasilerin işbirliği etmeleri gerekli ve mümkünse de işbirliği, ancak bir tek gayeye, yani barışa yönelmiş ise mümkün ve faydalı olur. Bu noktayı kavrayıp anlamayanlar, meydana getirdiğimiz eser hakkında bir fikir ve karar elde edemezler.
1928 (Atatürk’ün S.D.III, s. 81)
Dünya akıllı yöneticileri için daima göz önünde tutulması gereken bir gerçek vardır: Fikirler zor ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez. Duyarlı bir millete karşı yapılan zalimcesine davranışların onu daha fazla kuvvetlendirdiği denenmiştir. Özgürlük ve bağımsızlık aşkı ile coşan ve taşan bir milletin ne harikalar yaratabileceğini Fransız Büyük İhtilâli bundan 130 yıl önce pek güzel kanıtlamıştır.
Bizim mücadele ve ayaklanmamızın sebebi de Fransız milletini o kahramanca harekete yönelten etkenlerden daha az kuvvetli ve daha az mantıklı değildir.
1922 (Atatürk’ün R.Y.G.S., s.135-136)
Her zaman Fransa, özgürlük için kahramanca mücadelede dünyaya örnek oluşturmuştur.
1923 (Atatürk’ün S.D.III, s.66)
Fransız milleti 14 Temmuz Millî Bayramı’nı kutlarken zannediyorum ki, ruhunda özgürlük ve bağımsızlık aşkını taşıyan her millet manen olsun bu kutlamaya katılmaktan kendini alıkoyamaz. Bu, pek doğaldır. Çünkü evrelerini derin bir saygı ve takdir ile incelediğimiz Fransız Büyük İhtilâli her ne kadar Fransız milletinin gönlünde parlamış ise de sonuçları dünyayı kaplamıştır. Bugün özgürlük ve bağımsızlığı için mücadele eden Türkiye halkının bu husustaki duyarlığı şüphesiz daha büyüktür.
1922 (Atatürk’ün R.Y.G.S., s.133)
Yenileşme çabalarında ve halkçı demokratik kuruluşlara yönelik gelişmelerinde genç Türkiye Cumhuriyeti, Fransız demokrasisini doğurmuş olan ve o zamandan beri her milletin gelişmesine ve kendi kuruluşuna uyarladığı devrimci büyük hak ve adalet ilkelerinde sağlam bir dayanak bulmuştur.
1928 (Atatürk’ün S.D.V, s.50)
Türk milleti ve demokrasi
Bizim milletimiz temelinden demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin geçmişe ait dönemleri bunu doğrular. Bizim yapabileceğimiz bir şey varsa, bu yaradılıştan özelliğin gereklerini yapay bir şekilde engellemek isteyenleri ortadan kaldırmaktır.
(Vasfı Raşid Sevig, Türkiye Cumhuriyeti Esas Teşkilât Hukuku, 1938, Cilt: I, s. 329)
Türk milleti, en eski tarihlerinde ünlü kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet başkanlarını seçmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar bağlı olduklarını göstermişlerdir. Son tarih dönemlerinde, Türklerin kurdukları devletlerde başlarına geçen padişahlar, bu yoldan ayrılarak zorba olmuşlardır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 402)
Siyasal partiler ve millet yapısı
Millî egemenlik esasına dayanan ve özellikle cumhuriyet yönetimine sahip bulunan memleketlerde siyasal partilerin varlığı doğaldır. Türkiye Cumhuriyeti’nde de, birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur.
1924 (Atatürk’ün S.D.11I. s. 77)
Halk Partisi’nin kuruluş hazırlıkları günlerinde verdiği bir demeçten:
Ben öyle bir parti kurmayı düşünüyorum ki, bu parti milletin bütün sınıflarının refah ve mutluluğunu sağlamaya yönelmiş bir programa sahip olsun. Milletimizin şartları buna elverişlidir.
1923 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 50)
îsmi parti olan halk kuruluşundan amaç, millet evlâdından bir kısmının, halk sınıflarından bazılarının, diğer evlât ve sınıfların zararına çıkarlarını temin etmek değildir. Belki, birbirinden ayrı ve birbirinin dışında olmayıp halk adı altında bulunan bütün milleti, birlik ve beraberlik halinde ortak ve genel olan gerçek refaha eriştirmek için çalışmaya yönlendirmektir.
1923 (Atatürk’ün S.D.11I, s. 60)
Bu milletin siyasal partilerden çok canı yanmıştır. Şunu söyleyeyim ki, diğer memleketlerde partiler kesinlikle ekonomik amaçlar üzerine kurulmuş ve kurulmaktadır. Çünkü, o memleketlerde çeşitli sınıflar vardır. Bir sınıfın çıkarlarını korumak için kurulan siyasal bir partiye karşılık diğer bir sınıfın çıkarlarını koruma amacıyla bir parti kurulur; bu pek doğaldır. Sanki bizim memleketimizde de ayrı ayrı sınıflar varmış gibi kurulan siyasal partiler yüzünden tanık olduğumuz sonuçlar hepimizce bilinmektedir. Halbuki Halk Partisi dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dahildir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 97)
Herkesçe bilinir ki siyasal partiler, belirli amaçlarla kurulurlar. Örneğin, İzmir tüccarları yalnız kendi çıkarlarını tatmin edebilecek bir parti kurabilirler; yahut yalnız çiftçilerden ibaret bir parti olabilir. Halbuki bizim partimiz, böyle sınırlı bir görüşü izleyen kuruluş değildir. Tersine, her sınıf halkın çıkarlarını eşit bir şekilde, biri diğerini zedelemeden temin etmeyi amaç edinen bir kuruluştur. Bunu davranış şeklimiz kanıtlamaktadır. Bundan sonra da böyle olacaktır. Diğer memleketlerde bu kuruluşun bir benzerini aramaya gerek yoktur.
1931 (Ayın Tarihi, Cilt: 24, Sayı: 82-83, 1931)
Bizim milletimiz, birbirinden çok farklı çıkarlar izleyecek ve bu nedenle birbiriyle mücadele halinde bulunacak çeşitli sınıflara sahip değildir. Mevcut sınıflar, birbirleri için gerekli olma niteliğindedir.
1923 (Atatürk’ün S.D.I1, s. 82)
Siyasal partilerin çalışma şekli
Siyaset alanında karşılıklı çalışmanın verimli gelişmeleri, ancak vatandaşlar arasında düşmanlık meydana gelmesine yer verilmemesiyle temin olunabilir. Bunun çareleri: Partilerin içine girebilecek samimiyetten uzak ve gizli amaçlı unsurların, yasa dışında sonuç isteyen emel sahiplerinin bütün milletçe iğrenç görülmesi ve bir de cumhuriyet esası üzerinde çalışan partilerce bu gibilerin çalışmalarından daima uzak kalınmasıdır.
1930 (Atatürk’ün S.D.I., s. 352)
Parti programlarında kural
Millet ve memleketten kaynak ve dayanak almayan ve onun gerçek çıkarlarıyla hiç ilgisi olmayacak şekilde ya sırf teorik veya duygusal ve kişisel programlar etrafında parti kurmaya kalkışacak insanların, millet tarafından benimsenme şerefine erişeceklerini zannetmiyorum. Benim, bütün hazırlıklarda ve yapılan işlerde hareket kuralı saydığım bir şey vardır; o da meydana getirilen kurum ve kuruluşların kişiyle değil, gerçekle yaşayacağıdır. Bu nedenle herhangi bir program, filânın programı olarak değil, fakat millet ve memleket gereksinimlerine cevap verecek düşünce ve önlemleri içine alması sebebiyle değer ve saygı kazanabilir.
1922 (Mustafa Baydar, Atatürk’le Konuşmalar, s. 42-43)
Uzağı görücü olduğu kadar milletimizin ivedi gereksinimlerine çare bulacak bir programa dayanmayan yenileşme girişimleri, kişisel ve keyfî olmaktan kurtulamaz. Bu gibi girişimler, sahipleri olan kişilerin değişmesi ile, hatta kişisel etkinliğinin azalması ile söner gider. Diğer yönden herhangi bir programın uzun bir çalışma dönemine rehber olması için memlekette bütün vatanseverlerin ona yardımcı olması gerekir. Gerçekten büyük bir kitlenin gelişme emellerini kapsamayan bir programın, başarılı ve devamlı olması beklenemez.
1922 (Atatürk’ün S.D.II, s. 47)