İnsanlık Ülküsü ve Barış Özlemi
İnsanlık ülküsü
Artık insanlık kavramı, vicdanlarımızı temizlemeye ve duygularımızı yüceltmeye yardım edecek kadar yükselmiştir.
1931 (Atatürk’ün S.D.II, s. 273)
İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mutlu edecek tek yol, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî gereksinimlerini temine yarayan hareket ve enerjidir. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ülkü yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla mümkün olacaktır.
1931 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 273)
İnsanlıkta mutluluk, insanoğullarının birbirine yaklaşması, insanların birbirini sevmesi, hepsinin temiz duygu ve düşüncelerini birleştirmesiyle olacaktır.
1936 (Atatürk’ün R.Y.G.S., s.237)
Çok büyük milletlere ait küçük memleketler vardır. Gelecek, öteki milletlerden çok bu milletlere aittir.
(Marcel Sauvage, Ayın Tarihi, Atatürk’ün Vefatları, Sayı: 60, 1938, s.174)
Macar Heyeti’ni kabulü sırasında söylemiştir:
– Bir milletin büyüklüğü coğrafî yüzölçümü ile değil, yüreğinin soyluluğu, ülküsünün yüksekliği ile ölçülür.
1934 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 1.1.1934, s.3)
Bayrak, bir milletin bağımsızlık işaretidir. Düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir.
(Muzaffer Kılıç, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk, III, Der: N.A. Banoğlu, s. 12)
Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.
1936 (Ferit Celâl Güven, Ülkü Dergisi, Cilt: XII, Sayı: 70, 1938, s. 314)
Düşman kim ve herhangi milletten olursa olsun, bence birdir.
1920 (Ayın Tarihi, No: 50, 1938, s. 31)
Bizim intikamımız, zalimlerin zulmüne karşıdır. Onlarda zulüm hissi yaşadıkça bizde de intikam hissi devam edecektir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 89)
Çanakkale Savaşları’nda kolunu kaybeden Fransız Generali Gouraud ile uzun yıllar sonra Ankara’da karşılaştıkları zaman, Genaral’in yanında bulunan Fransız Büyükelçisi Chambrun’a söylediği söz:
– Türk topraklarında yatan onun şerefli kolu, memleketlerimiz arasında son derece değerli bir bağdır.
1930 (Charles de Chambrun, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk III, Der: NA. Banoğlu, s.33)
Çanakkale’de Mehmetçik Anıtı’nı ziyaret edip bir konuşma yapacak olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya, Çanakkale Savaşları’nda diğer milletlerden ölen askerlere de hitap edilmek üzere verdiği not:
Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada, bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve rahat içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını savaşa gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.
1934 (Uluğ İğdemir, Atatürk ve Anzaklar, 1978, s. 6; Yekta Ragıp Önen, Dünya gazetesi, 10. 11. 1953’ten alıntı).
Barış özlemi
Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş,yüzyıllardan beri acı çeken milletlerin talihidir. Bu talihin, artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların önderlerinin dikkat ve özverisine bağlıdır.
1928 (Atatürk’ün S.D.11, s. 250 – 251)
Biz, yaşama ve bağımsızlık için mücadele eden ve bu kanlı mücadele manzarası karşısında bütün uygarlık dünyasının duygusuz, seyirci kaldığını görmekle içi kan ağlamış İnsanlarız.
1922 (Atatürk’ün S.D.11, s. 38)
İnsanlığa yönelmiş fikir hareketi, er geç başarılı olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün yok edecek ve ortadan kaldıracaktır. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal duruma erişecektir.
1922 (Atatürk’ün S.D.11, s. 29)
Kesinlikle uygar, insanî ve barışçı ülkü belirmelidir.
1930 (Afetinan, Kemal Atatürk’ü Anarken, 1956, s.168)
Korkunç savaş araçları, özellikle uçak ve denizaltılar in büyük bir hızla gelişmekte olduğundan söz edilirken söylediği bir söz:
– Belki bu ilerlemedir ki, bir gün savaşı imkânsız hale getirecek, böylece dünyada sürekli bir barış dönemi açılmış olacaktır.
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 150)
İnsanlığa hizmet
Macar bilgini Prof. Zayti Ferenç’e söylemiştir:
Biz Türkler ve siz Macarlar kardeşiz. Ne yazık ki, biz i’lâ-yi kelimetullah* diye İslâm âleminin, siz de ruhullah ** diye Hıristiyanlığın yüzyıllarca öncülüğünü yaparak, boş yere birbirimizin yok olmasına çalıştık. Böyle bir şaşkınlığa düşeceğimize, iki kardeş millet el ele verseydik, insanlığa ne büyük hizmet ederdik.
1932 (Hasan Cemil Çambel, Makaleler, Hatıralar, s. 77)
Bir sabah Mısır Büyükelçisi’ne, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek söyledikleri:
Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacaktır.
1933 (Dünya gazetesi, 20. 12. 1954)
Savaşçı olamam; çünkü, savaşın acıklı hallerini herkesten İyi bilirim!
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, s. 110)
Büyük milletler, felâket günlerinde şerefli sınavlar vermeye fırsat bulurlar.
(Nuri Ardıç, Hatıralar, Görüşler Adana Halkevi Dergisi,Sayı: 13-14, 1939, s. 31)
Milletleri antlaşmalardan çok duygular bağlar.
1937 (Ulus gazetesi, 20. 3. 1937)
Amerikalı havacılara söylemiştir:
Kıt’aları birleştirirken, milletleri yaklaştırıyorsunuz.
1931 (Milliyet gazetesi, 2. 8. 1931)
Yabancı gazetecilere söylemiştir:
Yakınlık sağlanmasında basının rolü çok değerlidir.
1930 (Vakit gazetesi, 31. 10. 1930)
Önderler ve milletlerin mutluluğu
Milletler gam ve keder bilmemelidir. Şeflerin görevi,yaşamı neşe ve sevinçle karşılamak hususunda milletlerine yol göstermektir.
Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Yaşam hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. “Madem ki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür esnasında neşe ve mutluluğa yer bulunamaz!” diyorlardı. Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: “Madem ki sonu nasıl olsa sıfırdır, bari yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım.” Ben kendi karakterim bakımından ikinci yaşam görüşünü tercih ediyorum, fakat şu kayıtlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi kişiliklerinde gören adamlar mutsuzdurlar. Besbelli ki o adam birey olarak yok olacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mesut olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Akıllı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Yaşamda tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, “Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi? diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün kuşaklarca gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır.
Herkesin kendine göre bir zevki var: Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister; bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. Bahçesinde çiçek yetiştiren adam, çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da, çiçek yetiştirendeki duygularla hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki, memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler. Bir adam ki, memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten daha çok kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecededir. Esas değeri kendine veren ve bağlı olduğu millet ve memleketi ancak kişiliği ile ayakta gören adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar.
Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına eriştirirler. Kendi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek bir dalgınlıktır.Şimdiye kadar söz ettiğim noktalar, ayrı ayrı toplumlara aittir. Fakat, bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan, bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü, dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur, açıklık ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim : Milletleri yöneten adamlar, doğal olarak evvelâ ve evvelâ kendi milletinin varlığının ve mutluluğunun yaratıcısı olmak isterler. Fakat, aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek gerekir. Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa kanıtlar. En uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.
“Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?” dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak gerekir. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, millî olsun daima fena sayılmalıdır. O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım: Doğal olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve gereğini yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgileneceğiz. Kısa bir örnek: Ben askerim. Genel Savaş’ta bir ordunun başında idim. Türkiye’de diğer ordular ve onların komutanları vardı. Ben yalnız kendi ordumla değil, öteki ordularla da meşgul oluyordum. Bir gün Erzurum cephesindeki hareketlere ait bir sorun üzerinde durduğum sırada yaverim dedi ki: “Niçin size ait olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?” Cevap verdim: “Ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem, kendi ordumu nasıl yöneteceğimi belirleyemem.” Bir devlet ve milleti yönetme durumunda bulunanların daima göz önünde tutmaları gereken sorun budur.
1937 (Ulus gazetesi, 20. 3. 1937)
Vatandaşların, bir milletin bireyleri olmak bakımından millete, onun devlet ve hükümetine ve bağlı olduğu milletin uygar insanlığın bir ailesi olması açısından, bütün insanlığa karşı birtakım görevleri vardır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 16)